باب:
{وإن طائفتان
من المؤمنين
اقتتلوا
فأصلحوا
بينهما}
/الحجرات: 9 /.-فسماهم
المؤمنين.
Şayet Mü’minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını
Düzeltin [Hucurat 9]
حدثنا
عبد الرحمن بن
المبارك،
حدثنا حماد بن
زيد، حدثنا
أيوب ويونس، عن
الحسن، عن
الأحنف بن قيس
قال: ذهبت
لأنصر هذا
الرجل،
فلقيني أبو
بكرة فقال:
أين تريد؟ قلت:
أنصر هذا
الرجل، قال:
ارجع، فإني
سمعت رسول الله
صلى الله عليه
وسلم يقول:
(إذا
التقى
المسلمان
بسيفهما
فالقاتل
والمقتول في النار).
فقلت: يا رسول
الله هذا
القاتل، فما
بال المقتول؟
قال: (إنه كان
حريصا على قتل
صاحبه).
[-31-] Ahnef b. Kays'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Şu
adama (Hz. Ali'ye) yardım etme niyeti İle çıktım. Ebu Bekre ile karşılaştım.
Bana: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Şu adam'a yardım etmeye
gidiyorum" dedim. O: "Geri dön. Çünkü ben Allah Resulü'nün şöyle
dediğini duydum: ''iki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında öldüren de
öldürülen de ateştedir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sordum: ''Öldüreni
anladım da ya şu öldürülen niçin ateştedir ey Allah'ın elçisi ?'' Allah Resulü
şöyle buyurdu: "Çünkü o da
arkadaşını öldürmek istiyordu.
Tekrar: 6875, 7083
Diğer tahric: Müslim,
fiten ve işratu’s-sa’a
AÇIKLAMA: "Şirk
dışında" yani, bir farzı terk etmek veya haramı işlemekten kaynaklanan her
günah cahiliye ahlâkındandır. Şirk en büyük günah olduğundan Nebi s.a.v. onu
İstisna etmiştir.
Konudan anlaşılan
şudur: Buhârî, inkâr anlamında değil de ni'met'e karşı nankörlük etmek
anlamında, günahlara da mecazen küfür denilebileceği konusunu önceki bölümde
ele almış, daha sonra günah işleyenleri tekfir eden haricîlerin görüşünün
aksine, bunların insanı dinden çıkarmadığını açıklamak istemiştir. Kur'an'ın şu
açık ifadesi de onların görüşünü reddetmektedir: "Bunun dışmdakileri
dilediği kimse için bağışlar". Yüce Allah, şirk dışındaki günahların
bağışlanmasının mümkün olduğunu beyan etmiştir. Bu âyetteki şirk'ten kasıt,
inkarcılıktır. Çünkü mesela Hz. Muhammed s.a.v.'in peygamberliğini inkâr eden
kişi, Allah'tan başka ilah edinmemiş olsa bile kâfir olur. Onun
bağışlanmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur. Bazen şirk kelimesi inkârdan
daha özel anlamda kullanılır. Nitekim "Kitap ehli ve müşriklerden kâfir
olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar üzerinde bulundukları yolu
terk edecek değillerdi [Beyyine 1] âyetindeki şirk bu anlamdadır.
İbn Battal şöyle
demiştir: Buhârî'nin amacı, Haricîler gibi günah işlemenin insan'ı küfre
düşürdüğünü ve bu şekilde ölen'in sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunanları
reddetmektir. Oysa konu başında verilen âyet de bunu reddetmektedir. Çünkü
âyetteki "bunun dışındakiler! dilediği kimse için bağışlar"
İfadesinin anlamı, şirk dışındaki tüm günahları işleyenleri kapsar.
Kirmani şöyle
demiştir: "Buhâri'nin Ebu Zer'in rivayet ettiği 'Onu anasından dolayı
ayıplıyor musun?' sözünü buna delil olarak getirmesi tartışılır. Çünkü
ayıplamak büyük günah değildir. Haricîler küçük günahlar sebebiyle İnsanları
tekfir etmemektedirler." Ben (İbn Hacer) derim ki: "Buhârî'nin âyeti
onlar aleyhine delil getirmesi açıktır. Bu sebeple İbn Battal da bununla
yetinmiştir. Ebu Zer olayı ise, kendisinde şirk dışında küçük olsun büyük olsun
cahiliye özelliklerinden biri bulunan kişinin bu özellik sebebiyle İmandan
çıkmamasına delil olarak zikredilmiştir. Bu olayın delil getirilmesi
açıktır."
Buhârî bunu şunun için
de delil getirmiştir: Mu'min bir günah işlediğinde kâfir olmaz, çünkü Allah ona
şu âyette mu'min adı ile hitap etmiştir: "Mu'minlerden iki grup
birbirleriyle savaşırsa..." Daha sonra ise şöyle demiştir: "Mu'minler
ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin..." Yine şu
hadisi de delil getirmiştir: "İki Müslüman kılıç kılıca
karşılaştıklarında". Bu hadiste Hz. Peygamber bu iki kişiyi cehennem
tehdidi ile korkuttuğu halde onlara Müslüman demiştir. Burada savaşın,
savaşmanın caiz olduğunu gösteren bir yoruma dayanmaması durumu kasdedilmiştir.
Buhârî Ebu Zer'in hadisindeki "Sen kendisinde cahiliye bulunan bir
adamsın" sözünü de delil getirmiştir. Oysa Ebu Zer'in imanı zirvedeydi.
Derecesinin yüceliğine rağmen onu kınaması böyle bir olayı tekrarlamaktan
sakındırmak İçindir. Çünkü bir açıdan mazur sayılsa bile, böyle bir şeyin onun
gibi yüksek dereceye sahip birinden meydana gelmesi önemsenir.
Ahnef, kavmini Cemel
savaşında Hz. Ali ile birlikte savaşmak için götürmek istiyordu. Ebu Bekre ise
onu bundan caydırmış, o da görüşünden dönmüştür. -Ebu Bekre Hz. Peygamberin
hadisini genel anlamda anlayarak bunu birbiri ile savaşan tüm Müslümanlara
uygulamıştır. Oysa gerçekte hadiste kasdedilen savaş, daha önce belirttiğimiz
gibi savaşmayı caiz kılacak bir yoruma dayanmayan savaştır. Bu, azgınlık
edenlerle savaşma konusundaki Özel delil ile yukarıdaki hadisin genel anlamını
sınırlandırır. Nitekim Ahnef, görüşünden dönerek Hz. Ali'nin daha sonraki
savaşlarına katılmıştır.
"Rebeze"
Medine'ye üç merhale mesafede çölde bir bölgedir.
"Onu anasından
dolayı ayıpladım" sözünde anlatılan durum bana göre Ebu Zer'in bu fiilin haramhğını
bilmesinden öncedir. Bu özellik kendisinde cahiliye özelliklerinden biri olarak
kaldı. Bu sebeple Buhârî'nin Edeb konusunda rivayet ettiği üzere Ebu Zer şöyle
demiştir: "Bu yaşta bende halâ cahiliye ahlâkı mı var?" Bu sözünde bu
yaşa kadar kendisinde cahiliye ahlâkı oluşunun gizli kalmasına şaşırdığı
anlaşılmaktadır. Kendisine bu özelliğin dinen yerilen bir özellik olduğunu Hz.
Peygamber bildirmiştir. Hadisin lafzı köle sahibinin malından kölesini de
yararlandırmasını gerektirmektedir, kölesini kendisine eşit tutmasını değil.
Bununla birlikte bu olaydan sonra Ebu Zer ihtiyaten giyim vb. konularda
kölesini kendisine eşit tutardı.